entry'ler (5)

fatih terim

öncelikle yazımın linki: http://plasedergi.com/ana...r-mac-analizi-02-02-2020/

Kayserispor maçının özeline girmeden önce galatasaray’ın ligin devre arasıyla birlikte geçirdiği değişime değinmek gerek. ligin ilk 16 haftasında fatih terim ve teknik ekibi başta olmak üzere, galatasaray futbol takımının kötü performansı şüphe götürmez bir gerçekti. bu süre zarfında hemen her hafta bir değişim sinyali verilmiş, yine hemen her hafta da takım üzerinde oynamalar yapılmıştı. ne var ki sahadaki kötü performans düzelmiyordu. üstelik yapılan haftadan haftaya değişiklikler de yanlış teşhislerin ürünüydü. işin sonunda sarı kırmızılılar 16 hafta boyunca bir arpa boyu yol katedemedi. ancak devrenin son maçı olan, tt arena’da galatasaray’ın 5-0’lık üstünlüğü ile biten antalyaspor karşılaşması bir ümit ışığıydı. hatta bu maçın sonunda takımda ciddi bir değişim gözlemlediğimi belirttim. antalyaspor karşısındaki değişimin maddelerini şöyle sıralamıştım:

1. kaleden oyuna başlangıç hızlandı.
2. kaleden oyuna başlangıç, önceki maçlarda gözlenen dağınık düzene karşın yerden-iki stoperden birine şeklinde bir düzenle gerçekleştirildi.
3. taylan antalyalı hak ettiği ilk on biri aldı, forma adaleti sağlanmış oldu.
4. hücum esnasında kenar ortalar arttı.
5. savunma hattı öne çekildi.
6. rakip ceza yayı ve ceza sahasındaki aktiviteyi yükseltmek amacıyla bir futbolcu serbest rolde konumlandırıldı. bu isim taylan oldu.
7. geriye paslar azaldı.
8. futbolcu bazında roller detaylandırıldı.
9. savunma önündeki pasör orta saha seri olarak belirlendi.

yani aslında devrenin son maçında takım ciddi düzeyde değişim gösterdi ama bunun bir maçlık mı yoksa daimi mi olacağı bilinmiyordu. devre arasının ardından gelen sırasıyla denizlispor, konyaspor, antalyaspor galibiyetleri ve ortaya konan taktiksel kurgu ile ise bu değişimin tesadüfi olmadığını anladık. şimdi biraz değişimi detaylandırayım.

seri savunma önüne kaydırıldı

geçtiğimiz yazılarımda seri’nin rakip oyuncuların çoğunluk olduğu alanlarda yalnız bırakıldığını ve bu nedenle oyuncunun tüm defolarının ortaya çıktığını, bunun yanında da etkinliğini yitirdiğini hemen her fırsatta söylemiştim. buradaki sorunu düzeltmek adına yapılabilecek hamlelerden biri seri’nin santra önünde değil, savunma önünde oyun kurucu olarak görevlendirilmesiydi. fatih hoca da bunu yaptı. böylelikle oyuncu, merkezde rakibin üç dört elemanı ile didinmek yerine daha rahat bir bölgede daha az rakip ve temas düzeyinde oynama şansı buldu. geçmişte selçuk inan’ın üstlendiği role benzer şekilde, savunmadan topu ilk alan oyuncu oldu ve ikinci bölgeye daha hızlı geçişi sağladı. bununla birlikte de yüksek oyun zekası ve savunma arkası paslarıyla takımın kontratak faaliyetini arttırdı. çok değil bir iki ay önce deyim yerindeyse çöp gözüyle bakılan oyuncunun bugün iyi bir taktiksel kurgu içinde oldukça fayda sağladığını söyleyebiliriz. tabi bazı top kayıpları nedeniyle oyuncunun performansını eleştiren taraftarlar da oldu. buna katılmıyorum. galatasaray atakları dikkatle incelendiğinde oyuncunun çokça atak başlangıcında yer aldığını, hızlı düşünme becerisi ile merkezde sıkışan oyunu açıp topun daha uzun süre takımda kalmasını sağladığını ve savunma arkasına attığı paslarla rakip kalede tehlike yarattığını görebiliriz.

her takım bir beyne ihtiyaç duyar. geçen sezon ve bu sezonun ilk devresi itibariyle galatasaray’da sahada takımı yönlendirecek, oyun kuruluşunda merkezlik yapacak bir oyuncu kullanımı yoktu. merkezde gerek ndiaye, gerek nzonzi, gerek belhanda, gerek lemina bu role uygun isimler değildi. nitekim bu noktada büyük bir eksiklik yaşandı. seri’nin savunma önüne çekilmesiyle birlikte artık savunma oyuncuları spontane biçimde pas opsiyonu seçmek yerine doğrudan topu seri’ye aktarıyor ve oyun belirli bir merkezden yönlendiriliyor. oyuncu da becerilerini sergileme fırsatı buluyor. yani bu bölümü toparlamak gerekirse daha önceleri merkez ve merkezin ilerisinde konumlandırılan seri savunma önüne kaydırıldı ve oyun kurucu rolünde görevlendirildi. böylelikle çelimsiz vücudu nedeniyle rakip yarı sahada ani baskı sonucu kaybettiği toplarla verilen gol pozisyonları azaltıldı ve aynı zamanda da takımın savunmadan çıkarkenki belirsizliği giderildi. artık topu alan stoperin gözleri seri’yi arıyor ve topu ona aktarıyor. bir geçiş düzeni oluştu.

hücumda serbest oyuncu kullanımı

yazının başında fatih hocanın antalyaspor karşısında ilk kez serbest hücumcu rolünü denediğini ve fark yarattığını söylemiştim. bu tercih sadece galatasaray’da değil, aynı zamanda diğer takımlar üzerinde de bir değişim yarattı. örneğin ersun yanal da ligin ikinci yarısıyla birlikte max kruse’yi serbest rolde oynatmaya başladı ve oyuncu ve takımın performansı arttı. fatih terim ise burada taylan antalyalı ve emre akbaba’yı kullanıyor. peki bu serbestliğin artıları neler? birincisi serbestlik rakip ceza sahasına daha fazla koşu demek. zira bu rolde kullanılan oyuncunun önceliği atak gelişimine katkı sağlamak. böylelikle en uçtaki forvetin markajı bozuluyor ve daha fazla boşta kalıyor. keza ceza sahasında artı bir olunuyor. ve ikinci olarak serbest oyuncu bir sekiz numaraya kıyasla daha önde konumlandığından (belirli bir konumdan söz edemeyiz ancak ağırlıklı olarak bu şekilde) rakibin savunmadan çıkışlarında bir değil iki oyuncu ile baskı yapılıyor ve ön alan baskısının şiddet ve etkinliği artıyor.

dönelim galatasaray’daki serbest oyunculara. burada önce taylan’a yer verildi. iyileşmesiyle beraber de yerini emre akbaba aldı. emre, maçın geneli itibariyle top takımdayken bir forvet edasında ceza sahasında rakip savunmayı bozmakta ve top rakibe geçtiğinde de orta sahayı desteklemekte. kayserispor karşısında da adem ile hemen hemen yan yanaydı ataklarda. atak yönüne göre sağ ya da solda half space koridoru üzerindeki koşuları rakip bekleri üzerine çekti ve böylece mariano ile linnes’i sık sık boşa çıkardı. yine yerine göre kenar ortalarda adem’le beraber altı pasta yer aldı ve ceza sahasını karıştırdı. ikinci yarıda yerini taylan antalyalı’ya bırakması da esasında serbest oyuncu rolünün fatih hoca tarafından ne kadar benimsendiğini gösterdi ki eskiden oyuncu değişiklikleri ile beraber oyun formatları da değişiyordu, kayserispor maçında ise oyuncular değişti, format neredeyse aynı kaldı. rol eşlemesi ön plandaydı bu maçta.

linnes faktörü mariano’nun artan performansı

maç sonu sosyal medyada gördüğüm yorumlarda linnes’in eleştirildiğini gördüğümde çok şaşırdım. bunun iki nedeni vardı. birincisi doğru veya yanlış, 6 ay kadro dışı kalmış ve futboldan mahrum bırakılmış bir oyuncunun çıktığı ilk birkaç maç sonunda eleştirilmesini kabul edemem. ki, bu noktada nagatomo yahut mariano dururken linnes’in kadro dışı bırakılmasını bir adaletsizlik olarak yorumluyorum. oyuncunun eleştirildiğini gördüğümde şaşırmama neden olan ikinci etkense linnes’in performansı ve takımın yeni oyun sistemine kattıklarıydı. ilk yarının sol beki nagatomo defansif açıdan tatminkar olsa da hücumda inanılmaz kötü bir bekti. pas bağlantıları geriye yönelikti ve hem fiziki durumu hem koşularının azlığı nedeniyle çizgiden yeterince bindiremiyordu. bu, galatasaray’ın solunun tıkanmasına neden oldu. ayrıca rakip bek ve açıkları nagatomo’nun aksiyonlarını kolayca öngörebildiğinden savunmadaki dikkatini mariano üzerine kaydırıyordu. mariano da bu baskı ve markaj altında işlevini günden güne yitirdi. linnes’in dönüşüyle ise rakiplerin sağında artık her an bindirebilen, dikine oynayan, tehdit unsuru olan bir oyuncu var. (saracchi solda linnes sağda oynarken de aynı etki söz konusu) nitekim norveçlinin koşuları rakip savunma hattını galatasaray’ın soluna çekiyor ve terste mariano daha boş bir alan buluyor. yani işin esasında mariano’nun performans artışının etkenlerinden biri de linnes. (saracchi ile beraber) ve dikkat edersek ikinci devre itibariyle ömer’in performansı da arttı çünkü öngörülebilen ve savunmaya dönük roldeki nagatomo yerine öngörülemeyen ve sürekli rakip üzerine bindiren tarzda linnes ve saracchi ile oynuyor.

lemina’nın pozisyon belirsizliği

ligin ikinci yarısı itibariyle lemina’nın bazı anlar stoperler arasına girip savunmayı üçlediğini, bazı anlar seri gibi oyun kuruculuk yaptığını, bazı anlar ise sekiz numaralığa soyunduğunu görüyoruz. halbuki örneğin stoperler arasına girip oyun kurmasına, en azından donk oynadığı sürece gerek yok. çünkü zaten donk da iyi bir pasör. eh, savunma önünde seri oyun kuruculuk yaparken, ön liberoyu çiftleyip aynı rolde iki oyuncu oluşturması da ziyan. kaldı ki günümüz futbolunda çift ön libero uygulaması iyiden iyiye geçerliliğini ve etkinliğini yitirmekte. kısacası lemina’nın geride kullanılması şu an için galatasaray’da gördüğüm en net sorunlardan biri. bu sorunu daha iyi anlamak için takımın son iki maçına bakabiliriz. bir önceki hafta kazanan ama baskın bir oyun oynayamayan galatasaray izledik. çünkü seri ve lemina iki ön libero olarak oynadı hatta birçok periyotta lemina stoperler arasında bekledi. dolayısıyla takım hücum ederken çift ön liberodan kaynaklı rakip yarı sahada bir kişi eksik kaldı galatasaray ve oyunu rakip yarı sahaya yıkmakta, oralarda varyasyon kurmakta zorlandı. kayserispor maçında ise lemina yerine belhanda ilk on birde yer aldı ve lemina’nın aksine daha önde konumlandı. sadece seri geride bekledi, belhanda ataklara katılma şansı buldu. böylelikle de galatasaray çok baskın bir oyun ortaya koyarak farklı bir galibiyet aldı. aradaki fark önemliydi.

tabi burada belhanda ve lemina kıyaslaması yapmıyorum, rollerin kıyaslamasını yapıyorum ve iki rolün sahadaki oyuna etkisini vurguluyorum. anti parantez belhanda’nın da bu maç özelinde iyi oynadığını söyleyebilirim.

öte yandan geçen hafta 4-2-3-1 konusu çok konuşulmuştu. takım seri-lemina ikilisiyle 4-2-3-1’e döndüğü için mi daha iyi oynuyor denmişti. hayır, oyunun gelişmesindeki esas faktör rol değişimleri. ilk yarıda emre akbaba veya taylan antalyalı gibi serbest rolde bir hücumcu kullanılmamıştı. linnes veya saracchi’nin yerinde onların tam tersi bir savunma beki oynuyordu ve seri oyun kurucu ön libero değil bir sekiz numaraydı. bunlara ek olarak taktiksel kurguda da bazı değişikliklere gidince performans arttı. sonuçlar güzelleşti. 4-2-3-1 değildi olumlu gidişattaki etken. aksine yukarıda değindiğim üzere 4-2-3-1 hücumdaki bir kişi eksikliği nedeniyle baskınlığın körelmesine yol açıyor. mesela kayseri karşısındaki formasyonları beğendim. oyunun başlangıcı ile birlikte büyük bölümde 4-1-3-2, bazı bölümlerde 4-4-2 ve son periyotta 4-5-1 kullanıldı. bu düzen içinde belhanda yerine lemina’nın gelişiyle daha da iyi bir tablo görülebilir diye düşünüyorum.

sonuç olarak; galatasaray’ı kayserispor maçında çok beğendiğimi ve bu performansın tek maçlık değil antalyaspor maçı ile başlayan periyotta ortaya konduğunu söyleyebilirim. takımda ciddi bir değişim var ve gidişat olumlu. takım, teknik heyet ve taraftarın da şampiyonluk havasına iyiden iyiye girdiğini görebiliyoruz. ancak bu performansın şampiyonluğa yetip yetmeyeceğini söylemek için henüz çok erken…

2 şubat 2020 galatasaray kayserispor maçı

öncelikle alternatif link bırakayım: http://plasedergi.com/ana...r-mac-analizi-02-02-2020/

Maçın özeline girmeden önce Galatasaray’ın ligin devre arasıyla birlikte geçirdiği değişime değinmek gerek. Ligin ilk 16 haftasında Fatih Terim ve teknik ekibi başta olmak üzere, Galatasaray futbol takımının kötü performansı şüphe götürmez bir gerçekti. Bu süre zarfında hemen her hafta bir değişim sinyali verilmiş, yine hemen her hafta da takım üzerinde oynamalar yapılmıştı. Ne var ki sahadaki kötü performans düzelmiyordu. Üstelik yapılan haftadan haftaya değişiklikler de yanlış teşhislerin ürünüydü. işin sonunda sarı kırmızılılar 16 hafta boyunca bir arpa boyu yol katedemedi. Ancak devrenin son maçı olan, TT Arena’da Galatasaray’ın 5-0’lık üstünlüğü ile biten Antalyaspor karşılaşması bir ümit ışığıydı. Hatta bu maçın sonunda takımda ciddi bir değişim gözlemlediğimi belirttim. Antalyaspor karşısındaki değişimin maddelerini şöyle sıralamıştım:

1. Kaleden oyuna başlangıç hızlandı.
2. Kaleden oyuna başlangıç, önceki maçlarda gözlenen dağınık düzene karşın yerden-iki stoperden birine şeklinde bir düzenle gerçekleştirildi.
3. Taylan Antalyalı hak ettiği ilk on biri aldı, forma adaleti sağlanmış oldu.
4. Hücum esnasında kenar ortalar arttı.
5. Savunma hattı öne çekildi.
6. Rakip ceza yayı ve ceza sahasındaki aktiviteyi yükseltmek amacıyla bir futbolcu serbest rolde konumlandırıldı. Bu isim Taylan oldu.
7. Geriye paslar azaldı.
8. Futbolcu bazında roller detaylandırıldı.
9. Savunma önündeki pasör orta saha Seri olarak belirlendi.

Yani aslında devrenin son maçında takım ciddi düzeyde değişim gösterdi ama bunun bir maçlık mı yoksa daimi mi olacağı bilinmiyordu. Devre arasının ardından gelen sırasıyla Denizlispor, Konyaspor, Antalyaspor galibiyetleri ve ortaya konan taktiksel kurgu ile ise bu değişimin tesadüfi olmadığını anladık. Şimdi biraz değişimi detaylandırayım.

SERi SAVUNMA ÖNÜNE KAYDIRILDI

Geçtiğimiz yazılarımda Seri’nin rakip oyuncuların çoğunluk olduğu alanlarda yalnız bırakıldığını ve bu nedenle oyuncunun tüm defolarının ortaya çıktığını, bunun yanında da etkinliğini yitirdiğini hemen her fırsatta söylemiştim. Buradaki sorunu düzeltmek adına yapılabilecek hamlelerden biri Seri’nin santra önünde değil, savunma önünde oyun kurucu olarak görevlendirilmesiydi. Fatih Hoca da bunu yaptı. Böylelikle oyuncu, merkezde rakibin üç dört elemanı ile didinmek yerine daha rahat bir bölgede daha az rakip ve temas düzeyinde oynama şansı buldu. Geçmişte selçuk inan’ın üstlendiği role benzer şekilde, savunmadan topu ilk alan oyuncu oldu ve ikinci bölgeye daha hızlı geçişi sağladı. Bununla birlikte de yüksek oyun zekası ve savunma arkası paslarıyla takımın kontratak faaliyetini arttırdı. Çok değil bir iki ay önce deyim yerindeyse çöp gözüyle bakılan oyuncunun bugün iyi bir taktiksel kurgu içinde oldukça fayda sağladığını söyleyebiliriz. Tabi bazı top kayıpları nedeniyle oyuncunun performansını eleştiren taraftarlar da oldu. Buna katılmıyorum. Galatasaray atakları dikkatle incelendiğinde oyuncunun çokça atak başlangıcında yer aldığını, hızlı düşünme becerisi ile merkezde sıkışan oyunu açıp topun daha uzun süre takımda kalmasını sağladığını ve savunma arkasına attığı paslarla rakip kalede tehlike yarattığını görebiliriz.

Her takım bir beyne ihtiyaç duyar. Geçen sezon ve bu sezonun ilk devresi itibariyle Galatasaray’da sahada takımı yönlendirecek, oyun kuruluşunda merkezlik yapacak bir oyuncu kullanımı yoktu. Merkezde gerek Ndiaye, gerek Nzonzi, gerek Belhanda, gerek Lemina bu role uygun isimler değildi. Nitekim bu noktada büyük bir eksiklik yaşandı. Seri’nin savunma önüne çekilmesiyle birlikte artık savunma oyuncuları spontane biçimde pas opsiyonu seçmek yerine doğrudan topu Seri’ye aktarıyor ve oyun belirli bir merkezden yönlendiriliyor. Oyuncu da becerilerini sergileme fırsatı buluyor. Yani bu bölümü toparlamak gerekirse daha önceleri merkez ve merkezin ilerisinde konumlandırılan Seri savunma önüne kaydırıldı ve oyun kurucu rolünde görevlendirildi. Böylelikle çelimsiz vücudu nedeniyle rakip yarı sahada ani baskı sonucu kaybettiği toplarla verilen gol pozisyonları azaltıldı ve aynı zamanda da takımın savunmadan çıkarkenki belirsizliği giderildi. Artık topu alan stoperin gözleri Seri’yi arıyor ve topu ona aktarıyor. Bir geçiş düzeni oluştu.

HÜCUMDA SERBEST OYUNCU KULLANIMI

Yazının başında Fatih Hocanın Antalyaspor karşısında ilk kez serbest hücumcu rolünü denediğini ve fark yarattığını söylemiştim. Bu tercih sadece Galatasaray’da değil, aynı zamanda diğer takımlar üzerinde de bir değişim yarattı. Örneğin Ersun Yanal da ligin ikinci yarısıyla birlikte Max Kruse’yi serbest rolde oynatmaya başladı ve oyuncu ve takımın performansı arttı. Fatih Terim ise burada Taylan Antalyalı ve Emre Akbaba’yı kullanıyor. Peki bu serbestliğin artıları neler? Birincisi serbestlik rakip ceza sahasına daha fazla koşu demek. Zira bu rolde kullanılan oyuncunun önceliği atak gelişimine katkı sağlamak. Böylelikle en uçtaki forvetin markajı bozuluyor ve daha fazla boşta kalıyor. Keza ceza sahasında artı bir olunuyor. Ve ikinci olarak serbest oyuncu bir sekiz numaraya kıyasla daha önde konumlandığından (belirli bir konumdan söz edemeyiz ancak ağırlıklı olarak bu şekilde) rakibin savunmadan çıkışlarında bir değil iki oyuncu ile baskı yapılıyor ve ön alan baskısının şiddet ve etkinliği artıyor.

Dönelim Galatasaray’daki serbest oyunculara. Burada önce Taylan’a yer verildi. iyileşmesiyle beraber de yerini Emre Akbaba aldı. Emre, maçın geneli itibariyle top takımdayken bir forvet edasında ceza sahasında rakip savunmayı bozmakta ve top rakibe geçtiğinde de orta sahayı desteklemekte. Kayserispor karşısında da Adem ile hemen hemen yan yanaydı ataklarda. Atak yönüne göre sağ ya da solda half space koridoru üzerindeki koşuları rakip bekleri üzerine çekti ve böylece Mariano ile Linnes’i sık sık boşa çıkardı. Yine yerine göre kenar ortalarda Adem’le beraber altı pasta yer aldı ve ceza sahasını karıştırdı. ikinci yarıda yerini Taylan Antalyalı’ya bırakması da esasında serbest oyuncu rolünün Fatih Hoca tarafından ne kadar benimsendiğini gösterdi ki eskiden oyuncu değişiklikleri ile beraber oyun formatları da değişiyordu, Kayserispor maçında ise oyuncular değişti, format neredeyse aynı kaldı. Rol eşlemesi ön plandaydı bu maçta.

LiNNES FAKTÖRÜ MARiANO’NUN ARTAN PERFORMANSI

Maç sonu sosyal medyada gördüğüm yorumlarda Linnes’in eleştirildiğini gördüğümde çok şaşırdım. Bunun iki nedeni vardı. Birincisi doğru veya yanlış, 6 ay kadro dışı kalmış ve futboldan mahrum bırakılmış bir oyuncunun çıktığı ilk birkaç maç sonunda eleştirilmesini kabul edemem. Ki, bu noktada Nagatomo yahut Mariano dururken Linnes’in kadro dışı bırakılmasını bir adaletsizlik olarak yorumluyorum. Oyuncunun eleştirildiğini gördüğümde şaşırmama neden olan ikinci etkense Linnes’in performansı ve takımın yeni oyun sistemine kattıklarıydı. ilk yarının sol beki Nagatomo defansif açıdan tatminkar olsa da hücumda inanılmaz kötü bir bekti. Pas bağlantıları geriye yönelikti ve hem fiziki durumu hem koşularının azlığı nedeniyle çizgiden yeterince bindiremiyordu. Bu, Galatasaray’ın solunun tıkanmasına neden oldu. Ayrıca rakip bek ve açıkları Nagatomo’nun aksiyonlarını kolayca öngörebildiğinden savunmadaki dikkatini Mariano üzerine kaydırıyordu. Mariano da bu baskı ve markaj altında işlevini günden güne yitirdi. Linnes’in dönüşüyle ise rakiplerin sağında artık her an bindirebilen, dikine oynayan, tehdit unsuru olan bir oyuncu var. (Saracchi solda Linnes sağda oynarken de aynı etki söz konusu) Nitekim Norveçlinin koşuları rakip savunma hattını Galatasaray’ın soluna çekiyor ve terste Mariano daha boş bir alan buluyor. Yani işin esasında Mariano’nun performans artışının etkenlerinden biri de Linnes. (Saracchi ile beraber) Ve dikkat edersek ikinci devre itibariyle Ömer’in performansı da arttı çünkü öngörülebilen ve savunmaya dönük roldeki Nagatomo yerine öngörülemeyen ve sürekli rakip üzerine bindiren tarzda Linnes ve Saracchi ile oynuyor.

LEMiNA’NIN POZiSYON BELiRSiZLiĞi

Ligin ikinci yarısı itibariyle Lemina’nın bazı anlar stoperler arasına girip savunmayı üçlediğini, bazı anlar Seri gibi oyun kuruculuk yaptığını, bazı anlar ise sekiz numaralığa soyunduğunu görüyoruz. Halbuki örneğin stoperler arasına girip oyun kurmasına, en azından Donk oynadığı sürece gerek yok. Çünkü zaten Donk da iyi bir pasör. Eh, savunma önünde seri oyun kuruculuk yaparken, ön liberoyu çiftleyip aynı rolde iki oyuncu oluşturması da ziyan. Kaldı ki günümüz futbolunda çift ön libero uygulaması iyiden iyiye geçerliliğini ve etkinliğini yitirmekte. Kısacası Lemina’nın geride kullanılması şu an için Galatasaray’da gördüğüm en net sorunlardan biri. Bu sorunu daha iyi anlamak için takımın son iki maçına bakabiliriz. Bir önceki hafta kazanan ama baskın bir oyun oynayamayan Galatasaray izledik. Çünkü Seri ve Lemina iki ön libero olarak oynadı hatta birçok periyotta Lemina stoperler arasında bekledi. Dolayısıyla takım hücum ederken çift ön liberodan kaynaklı rakip yarı sahada bir kişi eksik kaldı Galatasaray ve oyunu rakip yarı sahaya yıkmakta, oralarda varyasyon kurmakta zorlandı. Kayserispor maçında ise Lemina yerine Belhanda ilk on birde yer aldı ve Lemina’nın aksine daha önde konumlandı. Sadece Seri geride bekledi, Belhanda ataklara katılma şansı buldu. Böylelikle de Galatasaray çok baskın bir oyun ortaya koyarak farklı bir galibiyet aldı. Aradaki fark önemliydi.

Tabi burada Belhanda ve Lemina kıyaslaması yapmıyorum, rollerin kıyaslamasını yapıyorum ve iki rolün sahadaki oyuna etkisini vurguluyorum. Anti parantez Belhanda’nın da bu maç özelinde iyi oynadığını söyleyebilirim.

Öte yandan geçen hafta 4-2-3-1 konusu çok konuşulmuştu. Takım Seri-Lemina ikilisiyle 4-2-3-1’e döndüğü için mi daha iyi oynuyor denmişti. Hayır, oyunun gelişmesindeki esas faktör rol değişimleri. ilk yarıda Emre Akbaba veya Taylan Antalyalı gibi serbest rolde bir hücumcu kullanılmamıştı. Linnes veya Saracchi’nin yerinde onların tam tersi bir savunma beki oynuyordu ve Seri oyun kurucu ön libero değil bir sekiz numaraydı. Bunlara ek olarak taktiksel kurguda da bazı değişikliklere gidince performans arttı. Sonuçlar güzelleşti. 4-2-3-1 değildi olumlu gidişattaki etken. Aksine yukarıda değindiğim üzere 4-2-3-1 hücumdaki bir kişi eksikliği nedeniyle baskınlığın körelmesine yol açıyor. Mesela Kayseri karşısındaki formasyonları beğendim. Oyunun başlangıcı ile birlikte büyük bölümde 4-1-3-2, bazı bölümlerde 4-4-2 ve son periyotta 4-5-1 kullanıldı. Bu düzen içinde Belhanda yerine Lemina’nın gelişiyle daha da iyi bir tablo görülebilir diye düşünüyorum.

Sonuç olarak; Galatasaray’ı Kayserispor maçında çok beğendiğimi ve bu performansın tek maçlık değil Antalyaspor maçı ile başlayan periyotta ortaya konduğunu söyleyebilirim. Takımda ciddi bir değişim var ve gidişat olumlu. Takım, teknik heyet ve taraftarın da şampiyonluk havasına iyiden iyiye girdiğini görebiliyoruz. Ancak bu performansın şampiyonluğa yetip yetmeyeceğini söylemek için henüz çok erken…

elmas arabacı

plase dergi’de ülkemizin ve dünyanın ilk kadın hakemlerinden elmas arabacı’yı konuk ettik.

https://youtu.be/HaurW4Ed8HY

böylesine değerli, karakterli, kaliteli ve ilk profesyonel kadın hakem olacak kadar cesur bir insanla bizzat tanışmaktan çok gurur duydum. yayının ardından çok geçmesine rağmen hala daha üzerimdeki heyecanı, hikayesini ve duruşunu gördüğümdeki şaşkınlığımı, mutluluğumu atabilmiş değilim. çok güzel bir insan elmas arabacı.

yayının içeriğinden de bahsetmek isterim. bazı sorular sordum ancak genel hatlarıyla bir sohbet havasındaydık. elmas hanımın hakemliğe başlangıç hikayesini, erkek egemenliğindeki bir spor ve mesleğin içinde karşılaştığı zorlukları, türk futbolunda dönen bazı dolapları, ülkemizde iyiden iyiye çöken eleştiri kültürünü, var teknolojisini, yine elmas hanımın hakemlik içinde yaşadığı garip ve komik olayları konuştuk.

türk futbolunda şike diye bir şey var mı diye sordum kendilerine. aldığım cevap ülkemiz için üzücüydü. yine son on beş yılda en beğendiğiniz türk hakem kim ve halil umut meler hakkında ne düşünüyorsunuz soruları karşısında elmas hanımın verdiği cevaplara çok şaşırdım.

her şeye rağmen türk futbolundan elmas hanım gibi yürekli ve temiz insanların geçtiğini bilmek bile güzel. umarım haksızlıklara karşı tek başına dimdik durmuş, hayatının hiçbir anında korkup sinmemiş, etrafındaki tüm insanlara ayırt etmeksizin kucak açmış böyle güzel insanlarımızı, tarihimizi mevcut jenerasyonlara duyurabiliriz.

jose mourinho

antitez üretmede oldukça başarılı bir teknik adam. 2010 inter barcelona eşleşmesinde oluşturduğu taktiksel kurgu ile pep guardiola’nın “durdurulamaz” kimliğine son vermiş ve pep’in 2011’den sonra avrupa’da başarı yakalayamamasının temelini oluşturmuştu.

bugün 11 ocak 2020 tottenham hotspur liverpool maçı özelinde konuşmak gerekirse yine müthiş bir hamle ile maça başladı. klopp’un merkezi 4-3-3’üne karşılık klasik 4-4-2 formasyonunda, sağ bekte tanganga, saç açıkta aurier ile çıktı. ve tanganga ile mane’ye, aurier ile robertson’a adam adama markaj uyguladı.

maçın bir bölümüne kadar da harika bir performans aldı. liverpool için “bu maçta yenilebilir” denilebilecek ender maçlardam biri oynanıyor ancak liverpool’un 0-1 öne geçmesiyle mourinho’nun kurgusunun işlevselliğini kaybedeceği aşikar.

yine de en başta belirttiğim gibi bu oyun kurgusu, her ne kadar zor olsa da klopp futbolu için bir antitezin temelini oluşturabilir. premier league’in sonraki haftalarında birçok takım bu modeli deneyecektir.

bu arada söylemeden edemeyeceğim, klopp müthiş bir deha. teknik direktörden de öte bir fikir adamı...

4 4 2

dar malzemeden optimum performans çıkartabilen birkaç formasyondan biridir.